COVID-19 SALGINININ TİCARİ SÖZLEŞMELERE ETKİSİ VE MÜCBİR SEBEP TARTIŞMASI
- -T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 21.03.2020 tarihli genelgesi ile; içkili ve/veya içkisiz tüm lokanta ve restoranlar ile pastane ve benzeri işyerleri, sadece paket servis, gel-al benzeri şekilde, müşterilerin oturmasına müsaade etmeden hizmet verilmesine, bu nedenle lokanta/restoranlar ile pastane ve benzeri işyerlerinin oturma alanlarını kaldırmalarının sağlanmasına karar verilmiştir.
- T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 16.03.2020 tarihli genelgesi ile; 81 ilde, tiyatro, sinema, gösteri merkezi, konser, nişan/düğün salonu, çalgılı/müzikli lokanta/kafe, gazino, birahane, taverna, kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları, her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmasına karar verilmiştir.
- T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 21.03.2020 tarihli genelgesi ile; berber, kuaför, güzellik merkezlerinin faaliyetlerinin geçici süreliğine durdurulmasına karar verilmiştir.
- T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 21.03.2020 tarihli genelgesi ile; 65 yaş ve üzeri ile bağışıklık sistemi düşük ve kronik akciğer hastalığı, astım, KOAH, kalp/damar hastalığı, böbrek, hipertansiyon ve karaciğer hastalığı olanlar ile bağışıklık sistemini bozan ilaçları kullanan vatandaşların ikametlerinden dışarı çıkmaları, açık alanlarda, parklarda dolaşmaları ve toplu ulaşım araçları ile seyahat etmeleri sınırlandırılarak sokağa çıkmalarının yasaklanmasına karar verilmiştir.
- T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 24.03.2020 tarihli genelgesi ile; marketlerin çalışma saati ve marketlerde alışveriş yapan müşteri sayısına dair düzenleme yapılmış, ayrıca tüm şehir içi ve şehirlerarası çalışan toplu taşıma araçları, geçici bir süreliğine araç ruhsatında belirtilen yolcu taşıma kapasitesinin %50’si oranında yolcu kabul etmesine karar verilmiştir.
- AVM’lerin büyük çoğunluğu, korona virüs salgını ile mücadele amacıyla ülke genelinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve bakanlar tarafından yapılan “evde kal” yönlendirmelerine istinaden, bünyelerinde yer alan eczane ve süpermarketler haricinde kapatma kararı almıştır.
- 19.03.2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi kapsamında “11- Virüsün yayılmasına karşı alınan tedbirlerin etkisiyle Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında temerrüde düşen firmaların kredi siciline “mücbir sebep” notu düşülmesi sağlanacaktır.” açıklaması yapılmıştır.
- 24/03/2020 tarihli ve 31078 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 518) kapsamında, tebliğde belirtilen mükelleflerin 01.04.2020 ila 30.06.2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde olduğunun kabul edilmesi uygun bulunmuştur.
- T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 28.03.2020 tarihli genelgeler ile karayolu ve havayolu ile ulaşımlar sınırlandırılmış; 04.04.2020 tarihli genelgesi ile büyükşehir statüsündeki 30 il ile Zonguldak’ta kara, hava ve deniz yoluyla yapılacak tüm giriş/çıkışlar sınırlandırılmıştır.
- Diğer yandan idari kurumlar tarafından da Covid 19 salgınının mücbir sebep olarak kabul edildiği görülmektedir. Örneğin, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 02.04.2020 tarihli, 9276 sayılı kararı ile Elektrik Piyasası Lisans Yönetmeliği’nin 35. maddesi ile Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği’nin 19. maddesi kapsamında Covid 19 salgını mücbir sebep olarak kabul edilmiştir.
Türk
hukuku kapsamında mücbir sebep şartları ve mücbir sebepler nelerdir? Covid 19
salgını mücbir sebep olarak nitelendirilebilir mi?
6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında
mücbir sebebe dair bir tanım ya da bir düzenleme yer almamaktadır. Mücbir sebep
tanımı ve kapsamı Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşlere göre
şekillenmiştir.
Örneğin
Yargıtay’ın bir kararında mücbir sebebe dair şu açıklama yer almaktadır: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet
ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun
ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı
konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır ( Eren, F.: Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 582 ). Deprem, sel, yangın, salgın
hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.”
Bir
başka Yargıtay kararında da mücbir sebep “Borcun ifasına engel olan ve herhangi
bir kimse tarafından alınacak tedbirlere rağmen önüne geçilmesine imkân olmayan
beklenmedik, harici ve borçlunun iradesi dışında meydana gelen olaydır”
şeklinde tanımlanmıştır. Doktrin kapsamında da mücbir sebep, borçlunun
borcunu ihlâline mutlak olarak kaçınılmaz surette neden olan öngörülemeyen
haricî olay olarak tanımlanmaktadır.
Doktrin
ve Yargıtay kararları kapsamında mücbir sebep unsurları; (i) bir
olayın varlığı, (ii) olayın sonuçlarının öngörülemez ve kaçınılmaz olması,
(iii) borcun ihlal edilmesi ve (iv) olay ile borcun ihlali arasında illiyet
bağının bulunması şeklinde değerlendirilebilecek olup, mücbir sebep için,
gerçekleşen olayın varlığının sözleşmenin kurulduğu sırada öngörülemez ve
sonuçlarının kaçınılmaz olması gerekmektedir.
Dünya
Salgın Örgütü tarafından pandemi olarak nitelen Covid 19 salgını, mevcut
durumda hem Dünya’da hem Türkiye’de etkisini şiddetli bir şekilde
göstermektedir. Mücbir sebebin “olay” şartı kapsamında, Covid 19 bir salgın
hastalık olarak değerlendirilebilecektir. Ancak, Covid 19 salgını nedeniyle
taraf ilişkileri bakımından mücbir sebebin varlığının olup olmadığının tespiti
için; ilgili taraf açısından ifayı etkileyici zorlayıcı bir hükümet kararı olup
olmadığının tespit edilmesi, mücbir sebebin diğer şartlarının mevzu bahis olay
bakımından gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi, taraflar
arasındaki sözleşme hükümlerinin incelenmesi gerekecektir. Sadece Covir 19
salgınının varlığı, konunun değerlendirilmesi ve sonuca varılması açısından
yetersiz olacaktır.
Mücbir sebebe bağlanan hukuki sonuçlar nelerdir?
Sözleşmeler Kapsamında Mücbir Sebebe Dair Düzenlemelerin Varlığı
Mücbir
sebebin varlığı halinde öncelikle taraflar arasındaki sözleşmede mücbir sebep
haline dair öngörülen herhangi bir düzenleme olup olmadığına ve sözleşmeye
uygulanacak hukuka bakılması uygun olacaktır. Zira, ticari sözleşmelerin büyük
çoğunluğunda, mücbir sebep hallerinin neler olduğuna, mücbir sebep halinin
gerçekleşmesi durumunda taraflar arasında ne tür işlemler yapılması gerektiğine
veya taraflara tanınan haklara (örneğin süre uzatımı hükmü gibi), uyarlama
imkanının olup olmadığı ile uyarlamanın hangi kıstaslara göre yapılacağına,
mücbir sebebin uzunca bir süre devam etmesi durumunda taraflar arasındaki
ilişkinin ne şekilde devam edeceğine veya sözleşmenin sona erdirileceğine dair
hükümler yer almaktadır.
Türk
hukuku kapsamında mücbir sebebe dair hükümler, emredici olarak
nitelendirilmediğinden, sözleşme kapsamında hangi olayların mücbir sebep olarak
değerlendirileceği kararlaştırılmış olabilir. Sözleşme kapsamında öngörülmeyen
bir mücbir sebebin varlığında, borçlu kanun kapsamında sorumluluktan kurtulabiliyor
ise de, sözleşme hükümleri tahtında borcundan kurtulamayabilecektir. Bu
nedenle, Covid 19 salgınının, taraf ilişkilerine etkisini değerlendirmeden
evvel, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin dikkatli ve özenli bir şekilde
incelenmesi yerinde olacak ve sözleşme hükümlerine uygun olacak şekilde bir
süreç yönetimi uygun olacaktır.
Diğer
yandan, her ne kadar, genel yaklaşım mücbir sebep hallerinin sözleşme ile
sınırlandırılabileceği yönünde olsa da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bir
kararında, “Sözleşmenin 27. maddesinde
süreye etki edecek mücbir sebepler sayılmıştır. Bu sebepler arasında hükümet
tasarrufuna da yer verilmiştir. He ne (her ne) kadar 2001 yılı Şubat yındaki
fiyat ayarlamaları sözleşmenin 27. maddesindeki hükumet (Hükümet) tasarrufu
olarak nitelendirilemez ise de mücbir sebepleri bu maddede sayılan hallerle
sınırlamak da doğru olmayacaktır” diyerek mücbir sebep hallerinin
sözleşme ile sınırlı olmayabileceğine de hükmetmiştir.
Türk
Borçlar Kanunu Kapsamındaki Düzenlemeler
Mücbir
sebep haline ilişkin olarak sözleşmede herhangi bir hükmün yer almaması veya
sözleşmede yer alan hükümlerin yetersiz kalması durumunda taraflar arasındaki
ilişkinin hukuki sonuçları bakımından TBK hükümleri uygulama alanı bulacaktır.
Bu doğrultuda her ne kadar TBK tahtında mücbir sebebe dair açık bir düzenleme
yer almıyor olsa da, böyle bir durumda halin icabına göre, TBK’nın 136. ya da
138. maddesi hükümleri uygulanacaktır.
İFA
İMKANSIZLIĞI
Borcun Sürekli İmkansızlığı: Mücbir
sebep sonucunda, borç sürekli olarak imkansızlaşırsa bu durumda TBK’nın “İfa
İmkansızlığı” başlıklı 136. maddesi uygulama alanı bulacaktır. Söz konusu
maddeye göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle
imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Bu durumda borçlu tazminat ödeme
yükümlülüğünün yanı sıra, borcun ifasından da kurtulacaktır. Aynı zamanda TBK’nın 136. maddesinin ikinci
fıkrası kapsamında borcu sona eren borçlu, borcunun
karşılığı olan edimi alacaklıdan isteyemeyecektir (kanunda veya sözleşmede
aksine bir durum yoksa).
Bu
noktada Yargıtay 23. Hukuk Dairesi vermiş olduğu bir kararında; mücbir
sebep konusu olay bakımında öncelikle sözleşme hükümlerinin dikkate alınması
gerektiği vurgulanmış ve davalı yüklenicinin, edimin ifasının imkansız hale
gelmesinden ötürü artık sözleşme bedelini talep hakkına sahip bulunmadığına,
bilakis TBK'nın 136/2. maddesinin 1. cümlesi hükmü uyarınca henüz sözleşme ifa
edilmeden önce peşin olarak tahsil ettiği bedeli, sebepsiz zenginleşme
hükümleri gereğince davacı tarafa iade ile yükümlü olduğuna karar vermiştir.
İlaveten,
TBK’nın 136. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında da borçlunun, ifanın
imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmesi gerektiği, zararın
artmaması için gerekli önlemleri almadığı durumlardan bundan doğan zararları
gidermekle yükümlü olacağı da unutulmamalıdır.
Borcun Kısmi İmkansızlığı: Mücbir
sebep sonucunda borcun bir kısmı da imkansızlaşabilecektir. Bu durumda TBK’nın
137. maddesine göre, borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle
kısmen imkansızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından
kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkansızlığı önceden öngörülseydi taraflarca
böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona
erer.
Borcun Geçici İmkansızlığı: Mücbir
sebep sonucunda, borcun ifası geçici olarak da imkansızlaşabilecektir. Örneğin
yaz mevsiminde dört hafta süresince ev kiralamak isteyen bir kişi başlangıç
tarihi 1 Temmuz olan bir kira sözleşmesine taraf olmuştur. 1 Temmuz ile 31
Temmuz arasında geçici imkânsızlık meydana gelmişse, kiralayan bu tarihler
arasında kusursuz temerrüde düşmüş olur. Zira, kiracı 1 Ağustos’tan itibaren de
yaz mevsiminde dört hafta süresince bu evi kullanabilir. Bu durumda borç
tamamen sona ermiş olmayacağından, taraflar arasındaki ediminin türüne göre
TBK’nın farklı hükümleri tahtında olayın değerlendirilmesi uygun olacaktır.
Aşırı
ifa güçlüğü
Sürecin
yönetilmesi sırasında ifanın imkansızlaştığı mı yoksa ifanın güçleştiğinin mi
tespit edilmesi önem arz etmektedir. Zira, mücbir sebep sonucunda ifanın
tamamen imkansızlaşmadığı ve fakat aşırı güçleştiği durumlar da ortaya
çıkabilecektir.
Sözleşmeler
hukukuna hakim olan temel ilke ahde vefa ilkesidir. Bu kurala göre sözleşme,
yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet edilmelidir.
Ancak bazı durumlarda ağırlaşmış şartlara rağmen borcun aynen ifasının
borçludan veya alacaklıdan beklenilmesi, hakkaniyet, doğruluk ve dürüstlük
kurallarına aykırı düşecek olup bunun şartları da sözleşmeye bağlılık ilkesinin
istinasını oluşturan TBK’nın 138. maddesinde düzenlemiştir.
Bu
kapsamda bir durumun varlığında, ilgili sözleşme hükümleri ve TBK’nın 138.
maddesine göre sürecin yönetilmesi uygun olacaktır. Hükümet kararı ile
kapatılan işyerlerinin kira sözleşmeleri veya hükümet kararı ile kapatılmamış
olsa bile salgın nedeniyle geliri azalmış olan işyerlerinin kira sözleşmeleri
bakımından bu madde kapsamında değerlendirmeler yapılması mümkündür. Diğer
yandan eser sözleşmeleri bakımından da, TBK’nın 480. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında uyarlama taleplerinin değerlendirilmesi uygun olacaktır.


